Zincirin ilk halkası

29 Mayıs 2009 Cuma

Yol...

Büyük bir çoğunluğun çılgınlar gibi Loreena Mckennit dinlediği zamanlar..
Kurban Bayramı arifesi. Gece beni uyku tutmuyor yarını düşünmekten. Sırt çantam hazır, fotoğraf makinem yedek objektiflerim, özel muhafazalı kutusunda. Daha yeni girmişiz ilk bahara çıkasımız yok. O nedenle hem kışlık hemde yazlık giysilerimi hazırlamak zorundaydım. Eksiklerin olmaması için oldukça dikkatliyim. Duş jelleri, bebe yağları, pudralar kremler, en önemlisi de fön makinası. Hazır gibi her şey. Ama yinede uyuyamıyorum işte. Birden yatağımdan fırlayıp salona koşuyorum. Arşiv tozlanmış, dönüşüme kadar beklesin diyorum bana gerekli olanları çekip alıyorum çabucak,
Kapının önünde hazır bekleyen çantaların birine bırakıyorum tozlu U2, Ub40, Loonard Kohen'in kasetlerini. Artık uyumaya hazırım. Telefonun alarmını kontrol ediyorum. Gözlerimi kapatıyorum sıcacık çarşaflarımın arasında. Uyumayı bu kadar çok isteyipte, iliklerine kadar uyanmış ve tetikte olan bir vücudu kontrol etmenin telaşındayım. Kabaran yerlerime öfkeleniyorum sonra. Heyecandan titriyorum hala sabırsız...

Yolcu...

Sabaha karşı başlayan yağmurun ıslattığı yollardan çabucak geçip, Erenköyün son zamanlarda sıkça ziyaret ettiğim, gösterişli sitelerinden birinin kapısına yanaşıyorum arabayla. Güvenliğe hafifçe bir baş selamı verip geçerek, uygun bir yere parkedip motoru durduruyorum. Konsolda bozuklukların durması gerektiği yere dikine yerleştirdiğim telefonu alıyorum elime. Ellerim titriyor...
"Aşağıdamısın?".
"Az önce geldim. Ne kadar erken ayrılırsak bu şehirden o kadar iyi olacak" diyorum.
"Hazırım. Geliyorum."
Telefonumu yerine bırakırken ellerimin hala titrediğini farkediyorum. Kapıyı açıp dışarıya çıkıyorum. Bulutların arasından yüzünü ılık ılık göstermeye çabalayan güneşe selam verip, derin bir nefes alıyorum. Aynaya eğilip gözlerime bakıyorum. Kızarıklık yok. Sağlıklı uyuyamamış olsamda yorgunluk belirtisi gösteren bir halimde yok. Dinç miyim? Evet...
Bir kaç dakika sonra Ayşen ile birlikte ellerinde valizler ve çantalar iniyorlar aşağıya. Karşılamaya gidiyorum.
"Günaydın Duygun, Günaydınnn Ayşen "
"Günaydın Bora nasılsın?"
"İyi uyuyamadım ama yeterince dinlendim sanıyorum. Gerisini bu gezide tamamlayacağımı umuyorum."
"Biz de neredeyse sabaha kadar oturduk" diyor Ayşen kıkırdayarak. Göz göze geliyorlar bir an. Çıkan kıvılcımları farkedip bakışlarımı hemen onlardan kaçırıyorum. 'Kaçamak' diyor içimden bir ses bakışlarıma...
Valizleri, çantaları, bagaja yerleştirmek için izin alıp baş başa bırakıyorum onları. Birbirlerine sarılıp vedalaşıyorlar.

Her şeyi toparlayıp yerli yerine koyduğumda bagaj kapağını kapatıp Ayşen'e veda etmek için yaklaşıyorum yanlarına.
"Gitme zamanı." diyorum. Ayşen sıkıca sarılıyor bana. Ancak olması gerektiğinden daha sıkı sarıldığını anladığımda kulağıma doluyor fısıltısı "Ona iyi bakmazsan seni gebertirim" Şaşalıyorum. İçimdeki bütün trenler birden raydan çıkıyor, şaşkınlıktan.
"Tamam rahat ol ve merak etme lütfen" diyorum usulca ve tedirgin.

-Luk...

Balıkesir'i geçtikten sonra hava iyice açılıyor, bizde açılıyoruz, gökyüzü maviye boyanıyor çabucak ama biz renk vermiyoruz. 'One more cup of coffe for the road' sözlerini müzik eşliğinde mırıldanırken, yağmur damlalarını da hızla arkamızda bırakıyoruz.
"O karanlık şehri terkettik ne güzel" diyorum.
"Asitmiydi o yağan acaba" diye yanıtlıyor beni.
Başını çeviriyor, kapkara gözleri ile gözlerime kilitleniyor. Önce hafifçe dokunduğunu sanıyorum göz kapaklarıma. Durmuyor.. Daha derinlere inmek istiyor çılgınca. Ayağımı gaz pedalından usulca kaldırıyorum. Vitesin üzerindeki elime dokunuyor sol eli. Aralıyorum parmaklarımı, aniden içine giriyor parmakları, parmaklarımın. Sıkıyor ve sıkıyor.. Ön sevişmemiz bu ve her ikimizde hissediyoruz içimizde dokunuşlarımızı. Belli belirsiz kıpırdanıp, dizlerini cama doğru kırıp öyle oturuyor. Dışarıyı izlemekten yorulunca yine gözlerime dikiyor buğulanmış gözlerini.
"Bişi mi oldu?" diyorum.
"Yok " diyor.
Şimdi onun derinliklerine bakma sırası bende. Söze dokülmeyen soruları algılamayı, anlamayı ve yanıtlayabileceklerimi yanıtlamayı deniyorum bilerek ve isteyerek.
İlk sevişmemiz olacak bu biliyorum ve bunun tüm gerçekliğini hissetmek, duyumsamak yaşamak istiyorum.
İstiyorum ki dokunuşum dokunsun, okşayışı coştursun beni. Acıtıyorsa da acıtsın canımı oh be!

İstiyorum...

İşte bu yüzden ve eğer, gerçekten onu istiyorsam bunu şimdi ona ifade edebilmeliyim.

Gözlerimizin derinliklerinden gelen, vücudumuzu bütünleyen, ruhumuzu tutuşturan o ateş, bütün sinirlerinize yayılan deli kıvılcımların getirdiği mesajlara olumlu yanıt vermeliyim. Onu alacaksam, bedenimi eşitleyeceksem onunla bir yatakta, ve birlikte uykuya dalacaksak sarılıp ve birbirimize tutunacaksak bir kez daha uyur uyanık sevişmelerimizde, eğer onun göğüslerinin uçlarında eriyecekse dudaklarım...
Sertsem ve bu da saklanamayacak kadarsa gözlerimizden,

Ben bunu yapmak zorundayım.

'Arzu'yu hemen kabul ediyorum. 'Tutku'ya dünden hazır bedenim. 'Kırmayacağım', 'üzmeyeceğim' bu zaten tamam, Ayşen 'de duraksıyorum. Dudaklarında bir gülümseme dolaşıyor şimdi. "Ayşen" diyorum usulca. "Hayatımdaki değişmezlerden" diyor. Peki diyorum ona da.

Sonra bana bir sigara yakmasını rica ediyorum ondan.
"Ama" diyorum,
"Ama" diyor,
"Islatman gerek iyice". Dudaklarının arasında gezdiriyor yakmak üzere sigaramı. Diliyle dokunuyor usulca.
Çakmağımı alıyor ve tutuşturuyor. Tutuşan benim aslında o dudaklarda.
Tam olarak istediğim bu değildi" diyorum.
Kahkahalar eşlik ediyor yolculuğumuza şimdi.
Yönümüzü Assos'a doğru çeviriyoruz.

Devam edecek...

0 Fikir Beyan Eden:

About This Blog

  © Blogger template Writer's Blog by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP