Zincirin ilk halkası -2-

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Köy..

Assos'a ulaşan en kısa yolu, yani Balıkesir-Edremit doğrultusunu izleyip bilinen yollardan varmayı değil, Balya üzerinden güneye doğru uzanan yöresel dolanımı tercih ederek, köyleri, küçük kasabaları, daha turizme açılmamış yeni kazı alanlarını da görebileceğimiz, dokusu mümkün olduğunca bozulmamış, adı sanı bilinmeyen yerleri de farkedebileceğimiz bir güzergahı kullanmak istiyoruz.

Yol boyunca uğradığımız minik köylerde küçük molalar veriyor, eski evlerin fotoğraflarını çekip köy kahvelerinde birer demli çay içmeye konaklıyor, arada bir rastladığımız, daha yeni yeni tomurcuktan meyveye dönmüş, erik veya badem çağlalarından oluşan göz haklarımızı büyük bir iştah ve neşeyle, ağzımızı şaplatarak mideye indiriyoruz.

Mola için her duruşumuzda, araçtan önce o çıkıyor, arka koltukta bulunan fotoğraf makinesini kutusundan çıkarıp alıyor, bense onun kalçalarını kıvırta kıvırta aracın yanından uzaklaşmasını izliyorum. Aracı parkedip köy kahvesinde çayımı yudumlayarak etrafımdakilerle konuşurken beni buluyor neden sonra. Yakınlarımdaki ahşap bir iskemleye oturuyor, çayından bir yudum alıp. fotoğraflarını çektiği eski evlerin, taş binaların hikayelerini soruyor köylülere, soluklanıyor.

O anlatılanları dinlerken, ben de onun nefes nefese kalmış, hızla inip kabaran göğüslerine bakıyorum çaktırmadan. Boynunda biriken ter damlalarının, bedeninin yüksek tepelerinde oluşanlarla birleşip, hızla çarpan yürek atışlarının eşliğinde, derin vadilerine doğru devrilişini, yuvarlanışını ve çoğalışını hayal ederken gözlerine yakalanıyorum.

Her ne kadar bakışlarımı kaçırsamda yanaklarının kızarmasına engel olmuyor bu ve köylülerle sohbetinin arasına ister istemez bir heyecan sıkışıyor, cümleleri devriliyor ve bozuluyor. O konuşmasını toparlamak için soğuk kanlı olmaya çabaladıkça daha da çok terliyor, bense daha çok hayal kuruyorum gülümseyerek. İyice belirginleşen göğüs uçlarından, koynuna doğru yayılan terin oluşturduğu grilik iyice farkediliyor artık beyaz tişörtünde.

Sonra sözler bitiyor, hesaplar ödeniyor, vedalaşılıyor ve yol başlıyor yeniden.
Arkamızda birikiyor güle güle dilekleri. Yemyeşil ovalardan, çiçek tarlalarından, dere kenarlarından, koyun sürülerinin ve çobanlarının yanından her birine el sallayarak geçiyoruz.
Yüzümüzde bir afacanlık, içimizde huzur ve heyecan var.

Gün boyu o kadar çok yerde mola verip, o kadar çok oynuyoruz ki bu oyunu, Assos'a varışımız geceyi buluyor.

Ali cengiz...

Karanlık çöktüğünde Behram'ın taşla kaplı yollarına ancak erişebildiğimizden, köyün hemen girişinde bulunan restoranda yiyoruz yemeğimizi. O kadar çok yorulmuşuz ki, hiç uzamıyor yemek. Onu da aceleyle içilen küçük bir şişe 'yöresel' kırmızı şarapla süslüyoruz. Kalacak yer ayarlıyorlar bize restorandakiler, biz hiç uğraşmıyoruz. İhtiyaçlarımızı bagajdan alıp çekiliyoruz odamıza.
"Tozlanmışız" diyorum.
"Önce sen gir duşa istersen" diyor. "Yorgun görünüyorsun."
Öyle de yapıyorum. Kasıklarımın ağrısına daha fazla dayanacak halim hiç yok.
Çıktığımda onu yatağına uzanmış bir kitabı okumaya çabalarken buluyorum. Yüzünde bir tutukluluk dolaşıyor belli belirsiz.
"Sıcak mı su?"
"Çok değil ama keyifte yaptırıyor"
"Ben de gireyim o zaman"
"Seni bekliyor"
Kitabının arasına bir ayraç sokup bana uzatıyor. "Sanat tarihi. Bakmak ister misin?"
"Göz atarım birazdan"
Bir kaç adımda pencereye yaklaşıyorum. Perdeleri aralayıp sokağa bakıyorum.
"Geceyi yaptık."
Arkam dönük ve ona bakmadan söylüyorum bunu. Odamız oldukça küçük olduğundan ona, ihtiyaçları için kullanabileceği gözlerden uzak bir zaman aralığı sağlamak asıl niyetim.
"Çok oyalandık yolda, ama çokta güzeldi" diye sesleniyor arkamdan. "Harika bir fotoğraf makinen var".
"Onu kullanabilirsin gezi boyunca"
"Teşekkür ederim". Banyonun kapısı kapanıyor. Rahatlıyorum. Üzerimdeki havluyu kurulanmak için kullanmaya başlıyorum aceleyle. Temiz iç çamaşırı arıyorum sonra çantamda. Hızla giyiyorum bulduklarımı. Pijamalarımı çekiyorum sırtıma. Sanat tarihi kitabını alıp, odada bulunan iki yataktan birine, onun seçmediğine atıyorum kendimi. Başımın altına, tam da koltuk altımı ve sırtımı destekleyecek biçimde bir yastık tıkıştırıyorum. Sayfalara bırakıyorum yavaşça gözlerimi. "Rembrand'ın tabloları", Rodin'in biçemleri, Angelo'nun........

Derken yer çekimi azalıyor yavaşça, hafiflemiş, rahatlamış gevşemiş...
Kayıp gidiyor bedenim ellerimden, göz kapaklarım ağırlaşıyor sonra.

Ve o gece hiç bir şey olmuyor aramızda.

Sürecek...

Read more...

AŞKIN AYRILIK HALLERİ


Gölgesini almıştı yanına.Gidebileceği kadar uzağa gitmek istiyordu.Oysa uzağında dahi o vardı yanında.Kalmamalıydı.Kalamazdı.Kalmayacaktı.Sabahın kör vakti gitti sokağına.Kadın duyduklarına inanamıyor;
''Gel son bir kez göreyim yüzünü'' diyebiliyordu hıçkırarak.
''Olmaz'' dedi Turunju.Kadın yalvardı;
''Son birkez göreyim seni nolur.''Dayanamadı Turunju.Gitti kapısına.
''Durma orda yabancı gibi,gel içeriye'' dedi kadın.Turunju durakladı biran.Sonra sordu;
''Kardeşin?''
''Uyuyor'' dedi kadın usulca odasını gösterip.Turunju saniyelik kararsızlığıyla kendini ayakkabılarını çıkarırken buldu.Geçti yerine oturdu.Kadın ağlıyor,bir yandan da;
''Neden'' diye soruyordu.Susuyordu Turunju her zamanki gibi.Aklını başka yerlere göndermişçesine görmüyor,duymuyor,aldırmıyordu sanki.Kadın dizlerine koyup başını hıçkırıklarını çoğaltmışken,taş kesilmiş elleriyle saçını okşamak istedi.Yapamadı.Kollarından tutup kaldırdı ayağa ve;
''Bana bişey sorma.Olmaz,olmamalı.Yapamam.''Dedi turunju yüreğine ateşler basarak.kadın itiraz etti.Seslerin çoğaldığı bir anda odanın kapısı hızla açıldı.Kadın;
''Bizi biraz yalnız bırakır mısın?'' dedi yeni uyanmış olan kardeşine.Genç kız yüzünü yıkayıp giyindi ve çıkıp gitti evden.Ama Turunju arkasından koşar ayak çıkmaya çalışırken kadın tuttu kolundan;
''Beni böyle bırakamazsın'' dedi.
''Bana bir açıklama borçlusun.Susmalarından bıktım.Konuş dök içindekileri''
''Gerçekten bilmek istiyor musun''?dedi Turunju.Kadın korkarak başını salladı.
''İyi dinle o zaman.Seni sevmiyorum.Hevesti benimkisi.Aldım hevesimi.Şimdide sıkıldım senden.''
Bu sözleri söylerken yüreğine bıçaklar saplandı.Ama ayrılmalıydılar.
Kadın buz kesmiş gözlerle baktı.Yo yo sevdiği insan değildi ki bunları söyleyen.Biran omuzlarından tutup sevgilisinin;
''Peki o zaman beni son bir kez öp öyle git.''dedi.Turunju yüreğinin ağzına geldiği bu anda ne yapması gerektiğini düşünürken,kadın tüm hırçınlığıyla sarılıp boynuna,soluksuz kalıncaya kadar öptü öptü öptü.
Gözyaşları tadlarını değiştirsede bu tadı tanıyordu.Kendilerini kaybettikleri biranda kadın;
''Ellerini hissetmek istiyorum bendenimde''Diyerek sevgilisini elinden tutup odasına götürdü.Su olup akıyorlardı birbirlerinin bedenlerinde.Az önceye ait ne kadar söz varsa hepsi yok olmuştu dokunuşlarında.Acının verdiği doyumsuzlukla besledikleri dokunuşları alev saçıyordu.Kızgın bir çölün ortasında kalmışçasına birbirlerini içmeye doyamıyorlardı.
Turunju nefessizliğine nefes katıp ''Beni affet,ben sensiz yaşayamam.''Diyerek ilk ayrılıklarının sonuna damgayı vurmuştu.

TURUNJU

Read more...

İsyankar Ayaklar 1

Bir teras kafede, bir kadın ve bir adam. Konu çok kritik. Dışarıda bir yağmur bir fırtına, konuya fon olmuş adeta.



Adamın gözleri, kadının gözlerinde dudaklarında ve çoğu zaman her yerde. Kadınınsa ondan bir farkı yok. Kadın adama hayran, adam kadına. Kadın sırılsıklam, adam tedirgin ve sert hallerini gizleme çabasında. Aradaki enerjinin adını yıllar önce “Tutku” diye belirlemişler. Yıllardır yaşıyorlar bu tutkularını. Çok özel, ateşli, buram buram seks kokan tutkularını. Bir kez bile “seni seviyorum” denmemiş. Sevmişler dememişler. Geleceğe yönelik planlarının içinde ikisi de yer almıyor. Gittiği yere kadar denilmişti, hala gidiyor. İlk günkü heyecanı ve hazzı yanında taşıyarak.

Konu önemli demiştim ya hani önemliydi gerçekten. Yıpratmıştı bu ilişki onları. Otel köşelerinden mi sıkılmışlardı, yoksa ihtiras mı çok gelmişti onlara? Yıllardır aynı duyguların hükmünü yaşıyorlardı…


Konuşulur tartışılır saatlerce. Konunun içinde yokturlar çoğu zaman. O konudan uzak oldukları zamanlarda adam kadının içindedir, kadın adamın dışında…


Gereği düşünülmüştür, görüşülmeyecek (istemeye istemeye) artık. Mutsuz her ikisi de, huzursuz. Ellerinden en değerli oyuncakları yitip gitmiştir, sahte gülümsemeler suratlarında. Epey geç olmuştur vakit. Vakit gitme vaktidir, dünyayı kamufle eden karanlık girmiştir devreye. Belki de beklenen budur farkında olmadan. Karanlık… Kafeden çıkılır. Konuya fon olan yağmur tüm şiddetiyle devam etmekte. Bir tuhaflık mevcut, bir aykırılık. Ayaklar isyankar, gidilmesi gereken yere değil, tam aksi yöne götürüyorlar sahiplerini. Terasın en dip köşelerine.


Kadın şaşkın, adamın aklı karışmış.

Kadın ıslaktı, artık adam da sırılsıklam. Harlanmış vücutlarını yağmura sunarak devam ediyorlar o en dip köşeye ulaşmak için. Duvar davetkar, bekliyor onları. Yağmur devam etmekte inatla üzerlerine. Kenetlenir dudaklar, sert ve şehvetli. Belki de hayatlarında hiç öylesine öpüşmemişlerdi. Islak ve tuzlu. Yağmurun toplayıp o ihtiraslı kavruk dudaklarının arasından geçirdiği tatlarını hiç tatmamışlardı belki öylesine. Sarılmalar yetersiz, öpüşmeler de. Artık vücutlarda kenetlenmeli. Birbirini tamamlamalı vücutlar. Düğüm olmalılar...

Korkusuzca gitmektedirler ileri, daha ileri, daha da ileri….. Nihayetinde sıvıları karışmıştır birbirlerine. Kadın mutludur şimdi, adam da. Tekrar öpüşürler, an’ın son öpüşmeleridir bunlar. Dudaklar mutlu ve asi…


Bir korku yerleşir sonra içlerine…

S….. – İnanamıyorum kendimize. Nedir bu bizi ele geçiren duygunun adı?

Ben bu soruya cevabımı sert bir öpücük ve temasla veriyorum. “Gidelim” diyorum gidelim.


Bacaklarım titriyor, ayakta duramayacağım daha fazla.

S…. Sorguluyor hala, Nasıl geldik biz buraya?

Ben – İsyankar ayaklarımız sayesinde…


Ve sonrasında asla kopamayacaklarını anladılar... Yanılmışlardı...

Read more...

Sürmesinin İzi Adamın: "Öptü ve Öldüm..."

29 Mayıs 2009 Cuma


"Ölürdüm."
"Öpmeseydim bu dudakları bu akşam ölürdüm."

"Öptü ve öldüm."

Yatak, sol yandan duvara cepheli. Adam üstünde uzanmış, sağ kolu yastığa yan düşmüş başını destekliyor. Yatağın özgür diğer yanına bakıyor gözleri. Dudakları gülümsüyor. Odanın ortasında bir telaştır gidiyor. Telaşına gülümsüyor adam o kadının. Kadının ayakları çok rahatmış "imajı" vermek çabasında; geziniyorlar yatak ve pencere arasında. Elinde bira şişesi. Çabucak boşalıyor. İçindeki değişse de bir bira şişesi hep elinde. Biri bitince diğerine geçiyor. Aklında arada bir gelip giden: "Çok mu içtim.. içiyorum?"

"Çok mu içtim... içiyorum?"
"Çok mu içtim.. içiyorum?"
"Çok mu içtim.. içiyorum?"
"Çok mu...."

"Haydi gel, artık..."
Yumuşacık sesi adamın.
"Haydi..."

Kalın gülümseyen dudaklarından çıkan ilk çağrı, kalın dudaklarındaki utangaçlığı saklayan kendi "acemi-şuh" gülümsemesine çarpıyor. Siyah eteği ve "herzaman" içinde kendini istenir hissettiği bluzu. Siyah bluzu. Bluzun orta yerinde çatalı. Siyah asker botları. Çıkarılmadan bedeniyle birlikte yatağa uzanıyorlar. Adamın yanına. Beyaz yastık, siyaha bulanıyor. Artık başı yastığa düşmüş adamın. Aynı yastığa başını yatırıyor kadın.

Şimdi gözler. Sürmeli. Doğuştan sürmeli gözleri adamın içine giriyor kadının. Orda kalıyor sürmesi adamın. İçine sürülü. Uzun zaman. Gitmeler, gelmeler. Sessizlik. Sesler. İz. Boynundan dökülen dokunuşlar. Sahiplenici. Şefkatli. Bazen sahiplenici. Bazen şefkatli. Gitmeler. Gelmeler. İçinde kalan sürmesi adamın. Sesler...

"Öpmeseydim bu dudakları bu akşam.. Ölürdüüüüüüm..." Dokunuşu dudaklarının, derinleştiriyor içindeki sürmenin izini.
Boynundan dökülen dokunuşlar. Boynundan dökülen dokunuşlar, göğüslerinde ... duraksıyor. Sessizlik.. Sesler.. Sahiplenici. Şefkatli.. Gitmeler ve gelmeler.

İçinde kalıyor adamın sürmesi. Delip geçiyor duvarını. Kale yıkılıyor.

"Öpmeseydim bu dudakları bu akşam.. Ölürdüüüüüüm... "

Darmadağın kadın. Adam öpüyor ve kadın ölüyor.

Read more...

Zincirin ilk halkası

Yol...

Büyük bir çoğunluğun çılgınlar gibi Loreena Mckennit dinlediği zamanlar..
Kurban Bayramı arifesi. Gece beni uyku tutmuyor yarını düşünmekten. Sırt çantam hazır, fotoğraf makinem yedek objektiflerim, özel muhafazalı kutusunda. Daha yeni girmişiz ilk bahara çıkasımız yok. O nedenle hem kışlık hemde yazlık giysilerimi hazırlamak zorundaydım. Eksiklerin olmaması için oldukça dikkatliyim. Duş jelleri, bebe yağları, pudralar kremler, en önemlisi de fön makinası. Hazır gibi her şey. Ama yinede uyuyamıyorum işte. Birden yatağımdan fırlayıp salona koşuyorum. Arşiv tozlanmış, dönüşüme kadar beklesin diyorum bana gerekli olanları çekip alıyorum çabucak,
Kapının önünde hazır bekleyen çantaların birine bırakıyorum tozlu U2, Ub40, Loonard Kohen'in kasetlerini. Artık uyumaya hazırım. Telefonun alarmını kontrol ediyorum. Gözlerimi kapatıyorum sıcacık çarşaflarımın arasında. Uyumayı bu kadar çok isteyipte, iliklerine kadar uyanmış ve tetikte olan bir vücudu kontrol etmenin telaşındayım. Kabaran yerlerime öfkeleniyorum sonra. Heyecandan titriyorum hala sabırsız...

Yolcu...

Sabaha karşı başlayan yağmurun ıslattığı yollardan çabucak geçip, Erenköyün son zamanlarda sıkça ziyaret ettiğim, gösterişli sitelerinden birinin kapısına yanaşıyorum arabayla. Güvenliğe hafifçe bir baş selamı verip geçerek, uygun bir yere parkedip motoru durduruyorum. Konsolda bozuklukların durması gerektiği yere dikine yerleştirdiğim telefonu alıyorum elime. Ellerim titriyor...
"Aşağıdamısın?".
"Az önce geldim. Ne kadar erken ayrılırsak bu şehirden o kadar iyi olacak" diyorum.
"Hazırım. Geliyorum."
Telefonumu yerine bırakırken ellerimin hala titrediğini farkediyorum. Kapıyı açıp dışarıya çıkıyorum. Bulutların arasından yüzünü ılık ılık göstermeye çabalayan güneşe selam verip, derin bir nefes alıyorum. Aynaya eğilip gözlerime bakıyorum. Kızarıklık yok. Sağlıklı uyuyamamış olsamda yorgunluk belirtisi gösteren bir halimde yok. Dinç miyim? Evet...
Bir kaç dakika sonra Ayşen ile birlikte ellerinde valizler ve çantalar iniyorlar aşağıya. Karşılamaya gidiyorum.
"Günaydın Duygun, Günaydınnn Ayşen "
"Günaydın Bora nasılsın?"
"İyi uyuyamadım ama yeterince dinlendim sanıyorum. Gerisini bu gezide tamamlayacağımı umuyorum."
"Biz de neredeyse sabaha kadar oturduk" diyor Ayşen kıkırdayarak. Göz göze geliyorlar bir an. Çıkan kıvılcımları farkedip bakışlarımı hemen onlardan kaçırıyorum. 'Kaçamak' diyor içimden bir ses bakışlarıma...
Valizleri, çantaları, bagaja yerleştirmek için izin alıp baş başa bırakıyorum onları. Birbirlerine sarılıp vedalaşıyorlar.

Her şeyi toparlayıp yerli yerine koyduğumda bagaj kapağını kapatıp Ayşen'e veda etmek için yaklaşıyorum yanlarına.
"Gitme zamanı." diyorum. Ayşen sıkıca sarılıyor bana. Ancak olması gerektiğinden daha sıkı sarıldığını anladığımda kulağıma doluyor fısıltısı "Ona iyi bakmazsan seni gebertirim" Şaşalıyorum. İçimdeki bütün trenler birden raydan çıkıyor, şaşkınlıktan.
"Tamam rahat ol ve merak etme lütfen" diyorum usulca ve tedirgin.

-Luk...

Balıkesir'i geçtikten sonra hava iyice açılıyor, bizde açılıyoruz, gökyüzü maviye boyanıyor çabucak ama biz renk vermiyoruz. 'One more cup of coffe for the road' sözlerini müzik eşliğinde mırıldanırken, yağmur damlalarını da hızla arkamızda bırakıyoruz.
"O karanlık şehri terkettik ne güzel" diyorum.
"Asitmiydi o yağan acaba" diye yanıtlıyor beni.
Başını çeviriyor, kapkara gözleri ile gözlerime kilitleniyor. Önce hafifçe dokunduğunu sanıyorum göz kapaklarıma. Durmuyor.. Daha derinlere inmek istiyor çılgınca. Ayağımı gaz pedalından usulca kaldırıyorum. Vitesin üzerindeki elime dokunuyor sol eli. Aralıyorum parmaklarımı, aniden içine giriyor parmakları, parmaklarımın. Sıkıyor ve sıkıyor.. Ön sevişmemiz bu ve her ikimizde hissediyoruz içimizde dokunuşlarımızı. Belli belirsiz kıpırdanıp, dizlerini cama doğru kırıp öyle oturuyor. Dışarıyı izlemekten yorulunca yine gözlerime dikiyor buğulanmış gözlerini.
"Bişi mi oldu?" diyorum.
"Yok " diyor.
Şimdi onun derinliklerine bakma sırası bende. Söze dokülmeyen soruları algılamayı, anlamayı ve yanıtlayabileceklerimi yanıtlamayı deniyorum bilerek ve isteyerek.
İlk sevişmemiz olacak bu biliyorum ve bunun tüm gerçekliğini hissetmek, duyumsamak yaşamak istiyorum.
İstiyorum ki dokunuşum dokunsun, okşayışı coştursun beni. Acıtıyorsa da acıtsın canımı oh be!

İstiyorum...

İşte bu yüzden ve eğer, gerçekten onu istiyorsam bunu şimdi ona ifade edebilmeliyim.

Gözlerimizin derinliklerinden gelen, vücudumuzu bütünleyen, ruhumuzu tutuşturan o ateş, bütün sinirlerinize yayılan deli kıvılcımların getirdiği mesajlara olumlu yanıt vermeliyim. Onu alacaksam, bedenimi eşitleyeceksem onunla bir yatakta, ve birlikte uykuya dalacaksak sarılıp ve birbirimize tutunacaksak bir kez daha uyur uyanık sevişmelerimizde, eğer onun göğüslerinin uçlarında eriyecekse dudaklarım...
Sertsem ve bu da saklanamayacak kadarsa gözlerimizden,

Ben bunu yapmak zorundayım.

'Arzu'yu hemen kabul ediyorum. 'Tutku'ya dünden hazır bedenim. 'Kırmayacağım', 'üzmeyeceğim' bu zaten tamam, Ayşen 'de duraksıyorum. Dudaklarında bir gülümseme dolaşıyor şimdi. "Ayşen" diyorum usulca. "Hayatımdaki değişmezlerden" diyor. Peki diyorum ona da.

Sonra bana bir sigara yakmasını rica ediyorum ondan.
"Ama" diyorum,
"Ama" diyor,
"Islatman gerek iyice". Dudaklarının arasında gezdiriyor yakmak üzere sigaramı. Diliyle dokunuyor usulca.
Çakmağımı alıyor ve tutuşturuyor. Tutuşan benim aslında o dudaklarda.
Tam olarak istediğim bu değildi" diyorum.
Kahkahalar eşlik ediyor yolculuğumuza şimdi.
Yönümüzü Assos'a doğru çeviriyoruz.

Devam edecek...

Read more...

AŞKIN KISKANÇLIK HALLERİ

28 Mayıs 2009 Perşembe


Sevgilisinin hızlanan adımlarına;
-''Lütfen dinler misin.Ama bu yaptığın haksızlık,beni dinlemeden yargılıyorsun.''Diyerek yetişmeye çalışıyordu.Kıskançlığın verdiği öfkeyle sevdiği kadından uzaklaşmaya çalışırken aniden durdu.Ve sevdiği kadının gözlerinin içine baktı.Kadın yalvarıyordu;
-''Bana neden kızıyorsun ki.Hala anlayamadın mı benim sana deliler gibi aşık olduğumu.Gözümün senden başkasını görmeyeceğini bilmiyo.........''
Kadın Sözünü tamamlayamamıştı ki sevgilisi elinden tutup hızla bir apartman boşluğuna sürükledi.Nefes nefese kalmışlığın verdiği soluksuzlukla göğsü bir aşağı bir yukarı inip çıkarken sevgilisi aniden çenesinden tutup uzun uzun öpmeye başladı.Soluksuzluk,öfke,aşk,ihtiras hepsi bir birine karışmış dillerinde dönüp duruyordu.Kadın büyük bir gayretle kendini geriye atarak;
-''Dur yeter bir gören olacak şimdi'' dediysede sevgilisi aldırış etmiyor,öfkeyle ateşlenmiş bedenini kadının bedeniyle birleştirip içinde ki öfkeyi hazlarıyla dışarıya çıkarmaya çalışıyordu.Artık kadın direnmekten vazgeçip sevgilisinin kollarına bırakmışken kendini,ansızın apartmanın kapısı açıldı.Toparlanıp aceleyle kendilerini dışarıya attılar.Arkalarına bile bakmadan koşuyor bir yandan da kahkahalarla gülüyorlardı.Uzun süre koştuktan sonra,durup ellerini dizlerine koyarak derin derin nefes aldılar. Gözlerinin birbiriyle buluştuğu o anda, sevgilisi kadına gülümseyip;
-''SENİ SEVİYORUM'' Dedi.

Read more...

İntikam

Çok uzaklardayım,. Öyle ki, sıkılıp eve gitmek istesem gidemeyeceğim bir yerde. Vakit gecenin bilmem kaçı. Muhabbet çok derin, çok kalabalık. İki kişi arasındaki en kalabalık muhabbetti sanırım. 4 Bira tarafından mı çarpılmışım, yoksa moralimin bozukluğundan mı bilinmez…. Otel güzel, sakin.. Dağ manzaralı bir odada olmak ayrı bir hava katıp, bambaşka bir çekicilik yapıştırıyor insana… İnsan(ben)…

Konuşuyoruz M…. ile…

Ben - Neden gelmedi sence?
M…. – Bence korktu.
Ben – Neden? Benden mi?
M…. – Evet. Ben H….’. tanırım senden korktu.
Ben – Bu kadar yolu gelmeye ben korkmadım, o beni görmekten mi korktu diyorsun yani?
M…. – Boş ver sen onu. Seni çok seviyor ama ödleğin tekidir o, pasiftir. Senin yanında duramaz bile.
Ben – Siz çocukluk arkadaşısınız, ne çabuk sattın arkadaşını? Neyse sorun yok.. Küçük şeyler bunlar….
M…. – Ne yapmayı düşünüyorsun peki?
Ben – Yarın öğlen uçağı ile dönmeyi. (üzgünüm ama önce öç almayı)
M…. - Sen hem güzel, hem de çekici bir kadınsın. İstediğin kişi senin olur. Bence H….’. takılma…
Ben – Ne takılacağım, küçük şeyler bunlar dedim ya…
M.... - O-ooo sabah olmuş.
Ben - Kal sende burada saat kaç olmuş zaten.
M…. – Yalnız kalmak istersin belki.
Ben – Yoo bence kal. Hadi iyi uykular sana…
Zaman boşlukları ……………………………………….
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
M…. – Hep böyle mi uyursun sen?
Ben – Böyle derken, açıklar mısın?
M.... - Böyle işte, rahat... (Rahatlıktan kastı açık seçik değil. Kendine güvenli davranmayı rahatlık sanıyor arkadaş)
Ben – Ne kadar soğuk.
M…. – Yanına geleyim mi?
Ben – Sıcaksan gel :)
Elektrik yoktur ama varmış gibi yapılır. Amaç kötüdür, ama yapmazsam pişman olacağım biliyorum.
Ben – Keşke öncesinde seninle tanışmış olsaydık.
M…. – Aynı şeyleri düşünüyorum. Ama geç sayılmaz…
Ben – Kesinlikle haklısın…

Vakit hareketli ve terli geçer… Sabah olur, havaalanına gidilir ve bilet alınır. Uçağın kalkış saatine 3 saat vardır. Merkeze gidip bir şeyler yemeye karar verdik. Yemek muhabbetinde;
M…. – Otele gidelim mi?
Ben – Hayır. Gerek yok.
M…. – Lütfen…
Ben – Hayır. O bir kerelik bir şeydi, sonrası asla olmayacak…
M…. – Ne demek şimdi bu?
Ben – Üzgünüm ama sonrası asla olmayacak…
M…. – Sen beni kullandın mı?
Ben – Sessizlik,,, sessizlik,,,, sessizlik…..
Sonrasında "Ama neden, çok iyi arkadaş olabiliriz, deneyelim, nasıl güzel vakit geçirdik (Ona göre öyle bu tabii ki) falan filan...
Havaalanına 2 saat erken gittim. Sevgili görmeye gelmediği, gelemediği için yıkılarak değil. Almış olduğum öcün, kazanmış olduğum galibiyetin hazzını yaşayarak…..

Read more...

About This Blog

  © Blogger template Writer's Blog by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP